HUKUK-U BEŞER VE ŞEHİT HASAN TAHSİN BEY
Önceki yazımda Hasan Tahsin Bey’in; biyografyası ile ünlü gazeteci Ahmet Taner Kışlalı’nın onun hakkında yazdığı bir makalesini sunmuştum. Hasan Tahsin Bey; sadece Anadolu kurtuluş Savaşı’nın ilk kurşunu değil, dünyadaki bütün mazlum Milletlerin Özgürlükleri için sıkılmış ilk kurşundur. Onun için dünyada bir eşi ve benzeri yoktur. Bu ilk kurşun Emperyalist Ordularının Kalbine sıkılmış anlamlı bir kurşundur. Verdiği mesaj: Yeryüzünde bir tek Türk Kalana kadar bu emperyalist ordularına kurşunlar sıkılacak! Vatan kurtulana kadar, bu kurşunlar sıkılacaktır.
Hasan Tahsin; Türk Tarihi’nin olduğu kadar, Türk Edebiyatı’nın da ölümsüz isimleri arasındadır. Bu kurşunla Türk Milletinin sesini zamanın Avrupa’sına ve dünyasına duyura bilmek için büyük çaba gösterir ve canı pahasına bu ilk kurşunu Yunan Ordusu’nun kalbinde patlatır. Böylece Güzel İzmir’imiz’in Yunanlılarca işgalini protesto eden “RED-İ İLHAK” beyannamesi, düşman bayraktarını cansız yere seren ilk kurşunu bütün Türk gururunu bu kurşunla şahlandırır. Çıkardığı gazete: “HUKUK-U BEŞER” (1918-1919). Hasan Tahsin, o zaman, Avrupa’daki Türklük aleyhinde propagandaları durdurmak için Avrupa basının kapılarını aşındırır, sabrının taştığı yerde tabancasına sarılır, Türk düşmanlığı aşılayan toplantıları basar, konferansları sabota eder ve hak arayan sesini Avrupa’da duyura bilmek için var gücüyle çalışır.
İşte, yenik, yitik ve işgal edilmiş Anadolu’nun bağrından çıkan bu ilk kurşun, gerçekte ulusumuzun ve giderek bütün mazlum ulusların emperyalizme karşı şanlı başkaldırışının da ilk kurşunudur! 15 Mayıs 1919’da İzmir’in Kordonboyu’ n da Hukuk-u Beşer Gazetesi Başyazarı Hasan Tahsin Bey’in ilk kurşunu düşman ordusunun bayraktarının kalbine sıkması ile başlayan “TÜRK ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞI” Mustafa Kemal Paşa yönetiminde 9 Eylül’de yine Kordonboyu’ n da başarıya ulaşırken, bütün mazlum uluslar bağımsızlık savaşları çağının ilk perdesini açıyordu. Hasan Tahsin Recep hakkındaki kişisel görüşlerim hemen hemen bu konudaki herkesin görüşlerine uyar. Bütün Birinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’ye karşı silah almış düşman milletlerin top yekün gemilerine ve düşman güçlerine tabancasıyla karşı durmuş bir adam ,tek adam ve bunu da bilinciyle; hem yurtsever, hem yurtsever, hem de sosyalist bilinciyle yapmış bir adam ve o tek kurşunla hiçbir şey yapamayacağını bilen bir adam. Ve o tek kurşunla hiçbir şey yapamayacağını bilen bir adam. Fakat sembolik bir iş yapmış olacağını da biliyor. O ilk kurşunun arkasından milyonlarca kurşunun atılacağını da biliyor.
Hasan Tahsin bilinçle, sonradan “Müdafaa-i Hukuk” doktrini ve kuvay-ı milliye” milisi olacak iç direnişinin tohumunu atan “Anıt Adamdır.”
ANIT İNSAN HASAN TAHSİN BEY
Herkesten mektuplar kalır, resimler kalır. Ölümcüldür kişi. Şöyle ya da böyle kapatır yaşama gözlerini. Ardında mektuplar, resimler, anılar kalır. Solar gider kağıtlar, resimler eskir, anılar da ölür yakınların yitip gitmesiyle. Bir insan nedir ki zaten Belirli bir zaman parçasına sıkışmış bir yeryüzü yaratığı, elli yıl, kırk yıl, otuz yıl içinde tüketir dünya öyküsünü. Hiçbir eylem yapmazsa, hiçbir yapıt bırakmazsa ardında adını yaşatacak, kim hatırlasın onu, niye, niçin?
Bir alanda, bir eylemde, bir uğraşta ilk olmak önemlidir. Hele bir ulusun bağımsızlık savaşının ilk kurşununu atan insan olmak, bir savaşta ilk şehit olmak… Osman Nevres, bilinen adıyla Hasan Tahsin işte tarihimizde böyle bir ilktir. Bir simgedir. Bir anıttır. BİR ANIT ADAMDIR. BİR ANIT İNSANDIR. İZMİR’E çıkartma yapan Yunan Ordusunun karşısına tek başına dikilip bayraktarını vurarak düşman sancağını toza ve toprağan bolayan adam… Öleceğini bilerek yaptı bunu o. Bazan bir tek kişinin bir olayın, bir eylemin simgesi olacağını bildiğinden… Gücünün böyle bir şahlanışı sağlamaya yeteceğine inandığından…
Osman Nevres “ namusu”u her şeyin üstün de tutuyordu. O gerçek bir aydınıdı, gerçek bir vatan severdi. Batılı bir kültürle yetişmiş bir gazeteci, bir yazar.Yıllarca Fransa’da yaşamış,Türklük gururunu herzaman ön planda tutmuş bir yurtsever. İzmir’e düşman askerlerinin ilk ayak bastıkları ilk günü yakın bir arkadaşı şöyle anlatıyordu: “Punta’dan karaya çıkan askerin bir kısmı bir müfreze halinde Hükümet Parkının kordonla birleştiği noktadan vilayete doğru ilerlemeye başladı. Bundan birkaç dakika önce yanıma gelen Saim Bey ile konuşurken biraz öteden Hasan Tahsin bey de bizi görmüş ve merakla etrafı geçiriyordu. Yunan müfrezesi parkın içinde ilerliyordu. Önlerinde kır bir ata binmiş, lacivert kostümlü, fört şapkalı bir yunan palikaryası ve yanında oldukça büyük bir yunan bayrağını taşıyan bir adam vardı. Müfreze silahlı olarak bayrak taşıyanın ve süvarinin arkasından yürüyordu. Hasan Tahsin Recep Bey bu manzarayı görünce birden bizden ayrılarak on-onbeş adım kadar ilerleyip öndeki kalabalığa karıştı. Arkasından bizde yürüdük . Fakat o daha atik bir hareketle…”, Osman Nevres atar kurşunu ya da bombayı o anda. Burası kesin değil, tanıklar belleklerinin karışıklıklarında sıkılan kurşun muydu, yoksa atılan bomba? mıydı bilemiyorlar. Her ne olursa olsun düşmana başkaldırma bir eylem olmuştur artık… Kurşunda olsa, bombada olsa sonuç aynı. Bir patlayıştır, yenilgiden kurtuluş özleminin habercisidir, düşman saflarnda ilk şaşkınlığı, ilk korkuyu yaratan bir davranıştır…
Osman Nevres yalnız bir eylem adamı değildi, Türk halkının, özellikle “alt tabaka” dediği emekçi yığınlarının daha iyi, daha güzel bir yaşama düzenine kavuşmasını, kavuşturulması isteyenlerden biriydi. Kurtuluş Savaşımızın öncüsü , ilk silah kullanan, bu uğurda ilk şehit düşen kişinin bir aydını oluşu, bir yazar oluşu, bir vatan sever gazeteci oluşu, üstelik de gerçek milliyetçi, gerçek halkçı toplumcu bir düşünce adamı oluşu üzerinde durulması gereken bir noktadır. Demek canını bir dava, bir inanç uğruna ancak böyleleri veriyor. Gerçek aydınlar, gerçek milliyetçiler, gerçek namuslular…
İşte 12 Mart 1919’da yayınlanmış bi “Alt Tabaka” adlı Başyazısının başlangıç ve bitiş parçalarından bir örnek sunuyorum: “Bizde en ziyade düşünülecek bir sınıf varsa, o da şüphesiz alt tabakadır. Çiftçi, makineci, dükkancı, hasılı erbab-ı say ü amelin teşkil ettiği bu sınıf ahali ahali alnının teriyle ekmeğini kazanır, devletin hazinesini hissesi mesaisiyle doldurur. Asker olur kan vergisini de öder. Alt tabaka devlet denilen binanın temel ve esasıdır. Onları düşünen bir hükümet, kendini de düşünmüş olur.”
İşte size gerçek bir milliyetçi, gerçek bir hümanist, gerçek bir eylem adamı, kısacası gerçek bir aydın… Evet tam deyimiyle bir “anıt insan” Bir Anıt adam gibi adam” ruhu şad olsun. Makamı cennet olsun!
Yazımı hemşehrimiz olan Edebiyat Öğretmeni ve Aydın Şafak Gazetesi Köşe Yazarlarından olan değerli meslektaşım ERHAN TIĞLI’nın bir şiiri ile sonlandıracağım. Hasan Tahsin Türk gençleri için bir sembol ve bir bayraktır.
ÖZGÜRLÜK TOMURCUĞU
Bir özgürlük tomrcuğu patladı
İzmir gülşeninde
Yayıldı yurdun dört bucağına rüzgarleyin
Atçı benliklerde gül olup
Öncüsüydü Hasan Tahsin
Destan yüreklerin
Kuvayı Milliye kokup
Yazıldı bağımsızlığın doruğuna
Eylem olup çıktı özlem dağına
Çiçekler yağdırdı umut bağına
İlk kurşunuydu Hasan Tahsin
Yurdunu sevenlerin
“Ya bağımsızlık ya ölüm!”
Parola oldu Atatürk’le birlikte
Tüm mazlum ulusların evrenin
Ülkeden ülkeye aktı ırmakça
Habercisiydi Hasan Tahsin
Gelecek güzel günlerin
ERHAN TIĞLI
(EMEKLİ EDEBİYET ÖĞRETMENİ VE GAZETECİ YAZAR)
Bu güzel şiirinden dolayı teşekkür eder, saygılarımı sunarım.