“Cumhuriyet eğitimi dinselleştirildi, paralı duruma getirildi”

2023 günümüz Türkiye’sinde biz hala laik yaşamı, laik eğitimi ve eşit yurttaşlığı savunmak için alanlardayız.

Murat Sülünoğlu
Murat Sülünoğlu Tüm Haberleri

Eğitim-Sen Söke Temsilciliği tarafından Hükumet Meydanında basın açıklaması yapıldı.

Yapılan açıklamada, “12 Eylül’den sonra laik, demokratik, kamusal Cumhuriyet eğitimi adım adım dinselleştirildi, paralı duruma getirildi. Bugün de korunan 1982 Anayasası’nda ilk ve ortaöğretime zorunlu din dersleri getirildi.

12 Eylül darbecileri demokratik eğitim için uğraşan öğretmen örgütünü de dağıttı. Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği (TÖB-DER) 200 bin öğretmenin üye olduğu Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük öğretmen örgütlenmesidir. Kuruluşuna, Köy Enstitüleri’nde görev yapmış birçok öğretmenin öncülük ettiği TÖB-DER; 1981’de o dönem yürürlükte olan 141. ve 142. maddelere dayanılarak kapatılmıştır. Şubelerin kapatılmasıyla, kuruluşun bütün mallarına el konulmuş, üyelerinin sürgünlere gönderilmesinin yanı sıra bazı üyeleri de saldırı, pusu ve işkencelere maruz bırakılarak öldürülmüştür.

Anıları her zaman mücadelemize ışık olacaktır !

Ve bugün 2023 günümüz Türkiye’sinde biz hala laik yaşamı, laik eğitimi ve eşit yurttaşlığı savunmak için alanlardayız.

Son yıllarda, Millî Eğitim Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı, dini vakıf ve dernekler arasında çok sayıda iş birliği protokolü imzalanmıştır. Bu ortak projeler üzerinden eğitimi dinselleşme süreci hızlandırılmış, doğrudan laik eğitimi ve laik yaşam tarzını hedef alan uygulamalar hayata geçirilmiştir.

Millî Eğitim Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı iş birliğinde yürütülmekte olan “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum” (ÇEDES) projesi kapsamında bir süredir ülke çapında toplantılar yapılmakta ve çeşitli kararlar alınmaktadır. ÇEDES projesinin amacı “Öğrencilerimizin millî, manevi, ahlaki, insani ve kültürel değerlerimizi benimseyen, koruyan, geliştiren ve kendi yaşantılarında inşa eden fertler olmalarına, çağın ve geleceğin becerileriyle donanmış, bu donanımı insanlık hayrına sarf edebilen, bilime sevdalı, kültüre meraklı ve duyarlı, aklıselim, kalbi selim ve zevki selim sahibi, bedensel ve sosyal bakımdan dengeli bireyler olarak yetişmelerine katkı sağlamak” olarak ifade edilmektedir.

Türkiye’de siyasi iktidar eliyle eğitimin ve toplumsal yaşamın dini kurallara göre biçimlendirilmesine yönelik uygulamalar, eğitimin bütün kademelerinde ve toplumsal yaşamın her alanında etkilerini arttırarak sürdürüyor. Eğitim alanının müfredat ve programlarını belirlemekle sorumlu Talim Terbiye Kurulu, okulların açılmasına çok kısa bir süre kala ders seçimi ve dağılımında değişiklikler yaptı. 29 Ağustos’ta yayınlanan Tebliğler Dergisi’ne göre öğrenciler zorunlu olarak dini içerikli derslerden 2 saat daha  seçmeye zorlandı. Biz zorlamaya hayır diyoruz.

Yapılan bu değişilikle, daha önce ‘matematik uygulamaları’ ve ‘bilim uygulamaları’ olarak birleştirilmiştir.Fen ve bilim alanlarına ilginin, merakın ve ihtiyacın yoğun olduğu yaştaki 8. sınıf öğrencileri için bu seçenek kaldırılmıştır.

Dikkat çeken önemli bir diğer değişiklik ise bazı liselerdeki ikinci yabancı dil derslerinin zorunlu ders olmaktan çıkarılmış olmasıdır. Dil öğrenmek sadece pratik yaşamda iletişim kurmak için değil, beyin yapısını değiştirdiği için de önemlidir. Dil öğrenilirken beynin her iki kısmı aktif olarak çalıştığı için beyin kasları gelişir ve daha iyi odaklanmayı, yaratıcı olmayı ve analitik düşünmeyi sağlar. Olması gereken yeni dillerin öğreniminin yaygın olarak müfredata girmesi ve erken yaşlarda başlatılmasıdır.

Bilimsel anlayıştan uzak bir şekilde ve apar topar bu değişikliklerin yapıldığı bu dönemde yeni Milli Eğitim Bakanı’nın, Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı olduğu dönemdeki bazı uygulamalarını hatırlarsak bizi nelerin beklediğini daha iyi görebiliriz. Örneğin öğrenci ve veliler tarafından öğretmenin değerlendirildiği Öğretmen Performans Sistemi o dönem uygulandı ve sonradan kaldırıldı. Öğrenci başına destek verilerek kamu bütçesi özel okullara aktarıldı. İki gün protesto eylemi yaptığı için gözaltına alınan özel okul öğretmenleri asgari ücrete mahkûm edildi. Yine o dönem okullar nitelikli-niteliksiz diye ayrılarak atamaları doğrudan bakanlığa bağlı, yine bakanlık tarafından belirlenen okullar proje okuluna dönüştürüldü. Tarikat ve cemaatlerin arka bahçesi vakıf ve derneklerle yapılan protokollerin sayısında patlama yaşandı ve 2017’de Sosyal Etkinlikler Yönetmeliği değiştirilerek Ensar Vakfı, TÜRGEV, TÜGVA, İlim Yayma Cemiyeti gibi yapılar yarışma organizasyonları ile okullara sokuldu.

Ve geldiğimiz bu noktada, 2023’te kılavuzu yayınlanan Milli Eğitim Bakanlığı, Diyanet Başkanlığı ve Çevre ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı arasında imzalanan ÇEDES protokolü eğitime dair her şeyde sorumluluğu ve yükümlülüğü bulunan MEB’in eğitimi taşeronlaştırma örneklerindendir. Okullarda sosyal etkinlikler aracılığıyla öğretmenlik yetkinliği olmayan Diyanet görevlilerinin ‘manevi danışman’ adıyla eğitim alanına sokulması, rehber öğretmenlerin görevine ve öğrenci ile arasındaki alana müdahaledir. Kılavuzda yer alan faaliyet örneklerinden camide zekâ oyunları düzenleme gibi birçok dini günleri kapsayan etkinlikler laiklik ilkesine karşıdır.

Bilimsel, laik, eşit ve erişilebilir eğitim anlayışından uzak sistemler yıkıcıdır ve aslında işlemeyen sistemlerdir. Belirli bir kesimin veya kişinin faydası veya imtiyazları üzerine kurulu olmakla birlikte liberalliğe münhasır sistemlerdir. Neoliberal ekonomiden güç alarak, sermaye sahiplerine güç ve kaynak aktararak yapılmak istenen kamusal insanın yok oluşudur; eşitliğin, bilimsel ve analitik düşünmenin, sorumluluğun ve özgürlüğün, adaletin yok olması ve de yoksulluğun derinleşerek devam etmesi demektir.

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in, kız çocuklarının eğitime erişememelerinin sebebini siyasi iktidarın üstüne düşen yükümlülükleri yerine getirmemesine değil, velilerin çocuklarını erkeklerle aynı okula göndermek istememelerine bağlaması, “Gerekirse kız okullarını da açabilmeliyiz.” diyerek karma eğitimi hedef alması, siyasi iktidarın Talibanvari gerici zihniyetinin bir yansımasıdır!

Siyasi iktidarın seçimden önce kurduğu gerici ittifaklarla toplumu siyasal İslam temelinde yeniden inşa etme politikası, seçimden hemen sonra Milli Eğitim Bakanı tarafından uygulanmaya konmak istenmektedir. Milli Eğitim Bakanı, cumhuriyet değerlerini, laikliği ve demokrasiyi hedef alırken Anayasayı ve uygulamakla yükümlü olduğu mevzuatı yok saymakta, eşitlik ilkesini çiğnemektedir.

Kendi dünya görüşüne göre toplumu dönüştürmek isteyenler, amaçlarına eğitim sistemini değiştirmekle ulaşabileceklerini çok iyi bilmektedir. Haliyle siyasi iktidar ve Milli Eğitim Bakanı, haremlik selamlık bir eğitim sistemini topluma dayatarak tek tip toplum yaratma arzusunu yaşama geçirmeye çalışmaktadır.

Belirtmek isteriz ki bu açıkça anayasal bir suçtur! Siyasi iktidar ve Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin belli ki güç sarhoşluğu içerisindedir. Ebeveyn haklarını kendi amaçları için kutsarken çocuk haklarını bir kenara itebilme cüretini kendilerinde görebilenlerin karma eğitim düşmanlığı yeni değildir. Yandaş sendikalarıyla, ittifak içerisinde oldukları dini tarikat ve cemaatlerle önce çocuklarımız, sonrasında da toplumsal yaşamın her alanı dinselleştirme politikalarının hedefindedir.” ifadelerine yer verildi.

# Söke

18 Eyl 2023 - 10:27 Aydin/ Söke- Eğitim

Muhabir  Murat Sülünoğlu


göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Söke Ekspres Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Söke Ekspres Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Söke Ekspres Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Söke Ekspres Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.