Çeyrek asırdan daha uzun zamandır basın sektörünün içerisindeyim.
Kumpasta elle dizilen yazı sütunlarından, entertipe, oradan bilgisayara kadar gelişen sürecin içinde her zaman yer aldım.
Analog fotoğraf makinalarıyla çektiğimiz görüntüyü, karanlık odada tek kare kesip işleyip, fotokopi yolu ile gazete sütunlarına haber olarak taşıdığımız günleri an be an yaşadım.
Söke’de kurulan ilk radyo ve televizyonlarda programlar yaptım.
Habere, haberciliğe en yakından dokundum.
Fakat son on yıldır “haber” diye sunulan pek çok fotoğraf ve videoyu içim acıyarak, vicdanım sızlayarak izliyor ve çok üzülüyorum.
Köşe yazımın başlığı olan “kadraj” fotoğraf makinalarında, kameralarda daha doğrusu bir görüntüyü netlemek için kullanılan makinalarda vizörden bakınca görünen çerçevedir.
Bu çerçeve meslek etiğidir.
Bu çerçeve vicdandır.
Bu çerçeve haberin tam kendisidir.
İşte tam da bu yüzden, o çerçeveye sığdırılan görüntü çok ama çok önemlidir.
O çerçeveye haberi yansıtmaya yetecek alanın sığdırılması yeterlidir.
O çerçeveye kamu vicdanını yaralayacak, insan onurunu zedeleyecek, anne babanın, çocukların, akrabaların, yakın çevrenin ruh halini bozacak görüntüler girmez. Girmemelidir.
Günümüzde eline cep telefonunu alan açıyor kamerayı ve kadraja ne bulursa dolduruyor.
Örneğin bir trafik kazasında yaşanan trajediyi, bir intihar vakasını ya da bir iş kazasını kendince yorumluyor.
Kazanın ya da o olayın henüz dumanı tüterken, acılar henüz onu yaşayanlar tarafından bile anlaşılmamışken, etik biçimde işlenmemiş fotoğraf ve görüntüler internet üzerinden servis ediliyor.
Profesyonelce kadraja alınmamış, haber etiğinden ve bilincinden uzak görüntüler, acılar, feryatlarla harmanlanıp internete taşınıyor.
Geride kalan aile ve diğer insanlar için görülmesinin hiçbir faydası olmayan, aksine toplum vicdanını da, geride kalanları da derinden yaralayan görüntülere, bir de olduk olmadık yorumlar yapılıyor.
Her gören bir diğerine göstermek için yarışa girişiyor.
Kendi hayatımdan örnek vermek gerekirse geçen yıl trafik kazasında kaybettiğim abimin cenazesinde insanların bana ve çevreme en çok sorduğu soruydu “Kaza nasıl olmuş? Görüntüsü var mı?” İşte tam bu noktada, insanların yaşadıkları, kayıpları unutuluyor.
Acı unutuluyor.
Vicdan unutuluyor.
Empati unutuluyor.
Haberin özü unutuluyor.
Kadraj unutuluyor.
Oysa tam da unutmamamız gereken şeyler bunlar.
Bir kameraya sahip olmanız, önünüze gelen her olayı, trajediyi, kişiyi, toplumun bir bölümünü çekme izni tanımıyor kimseye.
Tam tersine o kadraj size bize hepimize bir sorumluluk yüklüyor.
Nasıl ki elinize bir dürbün alıp, önünüze gelen her evi, her işyerini pervasızca gözetleyemezseniz, aynı şekilde, elinizdeki telefonun kamerası ile de önünüze gelen her kişinin ve olayın fotoğrafını, videosunu çekemezsiniz.
Acılar sizin hayatınızdan bir anlığına gelip geçerken, acıyı yaşayanlardan geriye kalan görüntüler o kişinin yakın çevresi için bir ömür boyu sürecek onarılmaz izlere, derin yaralara dönüşüyor.
Yeni yetişen genç gazeteci ve televizyoncu arkadaşlarımızın da bu konuda daha duyarlı olması gerekiyor.
Haberin hızla yetiştirilmesi ve haber atlatma telaşı içinde, bazen kadraj unutuluyor.
Peki çözüm için ne yapılmalı:
Öncelikle, en kısa sürede, cep telefonu ile çekilip, internet üzerinden en ham, en çıplak, en olmadık şekilde yayınlanan görüntülerin resmi bir kadraja alınması gerekiyor.
Eğer kamu yararına kaybolacağı endişesi duyulan bir görüntü çekilip, ilgili kurum ve kuruluşlara ulaştırılıyor ve görüntüler kişinin ya da kurumun kendi sosyal medyası üzerinden paylaşılmıyorsa o zaman bu eylem bir anlam kazanır. Yoksa bu görüntüleri çekmek ve yayınlamak hem bir hak değildir. Hem kanuni değildir, hem de etik değildir.
O nedenle acıyla beslenmeyi bırakıp, cep telefonlarımızı olduk olmadık zamanlarda cebimizden çıkarmamamız gerekiyor.
Sükunet içinde, acıyı yaşayanların acısını çoğaltmadan olay yerinden ayrılmamız gerekiyor.
Ve bizim de bir ailemiz ve sevdiklerimiz olduğunu unutmayıp, eğer bir gün o telefona bir görüntü kaydedersek aklımıza; insan onuru, insan gururu, insan hakları, vicdan ve kadraj gelmesi gerekiyor.
Son söz : Acılarda dar, mutluluklarda en geniş kadrajlarda buluşmak üzere...
Yorum yazarak Söke Ekspres Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Söke Ekspres Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Söke Ekspres Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Söke Ekspres Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Söke Ekspres Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Söke Ekspres Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Söke Ekspres Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Söke Ekspres Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.