Üretemiyoruz

Her zaman ifade ettiğim samimi inancım odur ki; zenginleşmenin temel şartı üretebilmektir. Üreten toplumlar zenginleşip belli bir refah seviyesine ulaşırlar. Üretmeden tüketmenin peşinde olanlar ve bunu artık yaşam biçimi haline getirenler ise bir lokma ekmeğe muhtaç hale gelirler.

Bence Türkiye’nin temel sorunu da budur. Bu ülke insanı üretim sıkıntısı çekiyor ve ne yazık ki üretme yetenek ve alışkanlığını da giderek yitiriyor.  Hem devlet olarak, hem de bu ülkede yaşayan bireyler olarak üretmeden tüketmenin rahatına alışmış durumdayız. Canımızı üzmeyiz. Paramız varsa zaten harcarız da, eğer para bulmazsak babadan kalma ne varsa satarız. Eğer o da yoksa,  çekeriz krediyi, bakarız keyfimize. Devlet de öyle yapmıyor mu? Biz de aynısını yaparız. Ödeyebilirsek öderiz, ödeyemezsek de Allah kerim…

***

Daha önceleri de dile getirmiştim, eskiden Çarşamba pazarımızın önemli bir bölümü köylerden gelen üreticilerimiz için ayrılırdı. Köylerden gelen yaşlı teyzeler ve amcalar harım dedikleri bahçelerinde yetiştirdikleri taze sebzeleri pazara getirip satarlardı. Domatesin, biberin, fasulyenin, bamyanın tazesini ve doğalını onlardan satın alıp mutfağımızda kullanma şansımız olurdu.

Ayrıca hayvanlarından elde ettikleri çökelek, peynir, süzme yoğurt, tereyağı  gibi ürünleri de doğal olarak tezgahlarında bulabiliyorduk. Avlularında besledikleri tavukların yumurtalarını da pazara  getirip satarlardı.

Şimdi sayıları o kadar azaldı ki… Köylülerimiz eskiden üretip satarken şimdi tüketici oldular ve satın alıyorlar.

***

Kuzeyimizde, Rusya ile Ukrayna arasında meydana gelen ve şu anda da bir şekilde devam etmekte olan savaş halinin bir safhasında buğday yüklü gemilerin limandan ayrılıp da Karadeniz’i aşarak ülkemize gelmeleri tehlikeye girince ne büyük bir endişe ve panik yaşanmıştı. Millet marketlere hücum etmiş, özellikle de un, şeker ve ayçiçeği yağı yok satmıştı. Raflar adeta boşalmıştı.

Ne kadar üzüntü verici bir durum, öyle değil mi? Sahip oldukları bütün toprakları bizim ekilebilir alanlarımız kadar bile olmayan bir devlet savaş halindeyken bile bizi doyuracak  buğdayı üretip satabiliyorken bizler bereketli topraklarımızda, muhteşem iklimimizle ve becerikli, çalışkan çiftçimizle kendimizi doyuracak buğdayı üretmekte acze düşüp dışa muhtaç oluyoruz. Üretip sattıklarımızla övünmek yerine o buğday gemilerinin limandan güven içinde ayrılmalarını sağlayacak diplomasi çabalarımızla övünüp gururlanıyoruz.

Sonra da Dolar 30 liraya yaklaşınca suçu dış güçlerin üstüne atıyoruz. Halbuki yediğimiz ekmeğin buğdayı, içtiğimiz mercimek çorbasının mercimeği bile o dış güçler tarafından üretilip bize satılıyor.

Son söz; Sayın Cumhurbaşkanımızın da her vesileyle övgüler düzüp bizlere tavsiye ettikleri Tarım Kredi Kooperatifi Marketlerinde de çok ilginç bir tespitim oldu. Yerli üreticilermiz tarafından üretilen pilavlık pirinç 30-40 lira aralığında satılırken bir başka pilavlık pirincin fiyatı 17 lira civarındaydı. Baktım; pirinç çok güzel görünüyordu ve üretildiği ülke olarak da bir Uzakdoğu ülkesi yazıyordu. Yani dünyanın bir ucundan getirilip bizim yerli ürünümüzün yarı fiyatına satılıyordu. Hem de yerli ve milli diye tanımlanan marketlerimizde.

Bakalım daha neler göreceğiz…

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Ali Sarayköylü - Mesaj Gönder

# Tarım

göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Söke Ekspres Gazetesi Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Söke Ekspres Gazetesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Söke Ekspres Gazetesi editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Söke Ekspres Gazetesi değil haberi geçen ajanstır.